DOLAR 32,3712 -0.06%
EURO 34,8782 0.15%
ALTIN 2.390,17-0,26
BITCOIN %
Hatay
12°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kenan Cengiz

Kenan Cengiz

14 Haziran 2022 Salı

Hakkari Tarihi 2

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hakkâri Bölgesinin Coğrafi Sınırları

Tarihte şimdiki il sınırlarından çok daha geniş bir bölgeye tekabül eden Hakkâri; güneyde Musul, kuzeyde Van Gölü kıyıları; batıda Cizre ve doğuda Urmiye Gölü’ne kadar olan dağlık bölgeyi kapsamaktaydı. Günümüzde Hakkâri tarihi coğrafyasının bir kısmı; Türkiye’de Van ve Şırnak illeri, İran’da Garbı Azerbaycan ve Irak’da Duhok illeri sınırları içerisinde kalmıştır.

Hakkâri (ةــیراکھلا) ismi ilk olarak Vakıdi’ye (ö: 822) ait eserlerde geçmektedir. Hakkâri bölgesinin merkezi olan Culemerg (Çölemerik) (كرــیملوجلا) ismi ise ilk olarak ebu’l- Ferec b. Harun el- Meleti olarak bilinen Bar Hebraeus’un (ö. 1286) “Tarih’uz-Zaman” isimli eserinde geçer.

İsminin Menşei

Hakkâri bölgesinin ilk merkezi İmadiye (Duhok’un ilçesi) olarak da bilinen Aşeb kalesidir. Daha sonra ise Culemerg, bölgenin merkezi olmuştur. Hakkâri ismi geniş bir bölge için, Culemerg ise bu bölgenin merkezi olan şimdiki Hakkâri kent merkezi için kullanılmıştır. Hakkâri ismi etimolojik olarak “her” ve “kari” kelimelerinden meydana gelmiştir. “Her”, hep anlamında; Kari ise “ebilmek, gücü yetmek” anlamına gelen “karîn” fiili kökünden olup “edebilenler, güçlü, kuvvetli” manasına gelmektedir. Cu-le-merg kelimesi de Cu (su arkı, kanal), le (de, da edatı) ve merg (çayır, mera) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş olup; su arklarının dolandığı mera anlamına gelmektedir.

Devamını Oku

HAKKÂRİ TARİHİ 1

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarihte geniş bir alana tekabül eden Hakkâri bölgesi, Türkiye’nin Güney ve Doğu ucunun kesiştiği bölümde bulunmaktadır. Coğrafi olarak Güneydoğu Toroslar ile Irak- İran sınırı boyunca uzanan Zagros dağ silsilesinin kesişme alanında bulunan Hakkâri bölgesi, dağlık geniş bir bölge olup; güneyinde Erbil ve Musul ovalarının bulunduğu Mezopotamya düzlükleri, kuzeyinde ise kadim Azerbaycan platosu bulunmaktadır.

Hakkâri’nin sarp ve zorlu bir coğrafyaya sahip olması, tarih boyunca çeşitli imparatorluk ve devletler tarafından yönetim altına alınmasını zorlaştırdığı gibi bağımlılığının da çok yüzeysel kalmasını sağlamıştır. Coğrafyanın bu etkisinden dolayı bölge halkı sosyopolitik olarak aşiretler halinde örgütlenmiştir. Hakkâri bölgesi ile ilgili tarihi veriler en azından X. yy’a kadar oldukça sınırlıdır. Bu durum bölgede çok az arkeolojik çalışma yapılmasından kaynaklandığı gibi bölgenin coğrafyası itibari ile izole olmasından dolayı tarihçi, gezgin ve coğrafyacıların çok az uğradığı bir mekân olmasından da kaynaklanmaktadır. X. yy’dan itibaren bölgede siyasi hareketliliğin artması ile İslam dünyasında Hakkâri ile ilgili bilgilerde gözle görülür bir artış olmuş ve bu durum Hakkâri beylerinin 12. yy’dan itibaren ortaya çıkıp bölge siyasetinde yerini almalarıyla beraber daha da artmıştır. Hakkâri beylerinin; Osmanlı Devleti ve Safeviler arasındaki stratejik konumlarından dolayı iki devlete ait arşiv belgelerinde bölge ile ilgili oldukça fazla tarihi veri yer almıştır. Ayrıca Hakkâri beyleri de kâtipleri aracılığı ile tarihleri ile ilgili eserler yazmaya başlamışlardır. Son olarak Nesturiler ile ilgili çalışmalar yapmak üzere XIX. yy’ın başlarından 1914 yılına kadar Hakkâri bölgesinde bulunan batılı misyonerler tarafından da oldukça zengin bir arşiv oluşturulmuştur.

Devamını Oku

Iğdır Tarihi

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prehistorik (Tarih Öncesi), çağlardan bu tarafa önemli bir yerleşim merkezi olmuş Iğdır ve çevresindeki yerleşmelerin ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, yapılan ilmi çalışmaların büyük çoğunluğu Orta Asya’dan geldikleri kabul edilen Hurriler’in bölgenin ilk sakinleri

olduklarını göstermektedir.

M.Ö. 5000-4000 yıllarında; bugünkü Azerbaycan, Sürmeli Çukuru ve Doğu Anadolu’da yerleşen Hurrilerden sonra, M.Ö. 3000-2000 yıllarında Mitanniler, Etiler, Asurlular, Kimmerler, Metler, Persler, Sümerliler ve Subailer gibi kavimlerin Orta Asya’dan gelerek Ağrı Dağı yamaçlar, Aras Havzası ve Doğu Anadolu’da ikamet ettikleri sanılmaktadır.

M.Ö. 1200 tarihlerinde Trakya’dan kalkarak Boğazlar üzerinden Anadolu’ya geçen Trako-Frigler, bölgede hüküm sürdüren Etilerin hakimiyetine son vermişlerdir. Bu sıralarda, Doğu Anadolu’da Hurriler’in soyundan geldiği kabul edilen ve tarihe Urartular olarak geçen küçük bir krallık Asurlulara tabi olarak yaşamakta idi.


Asurluların dahili kavgalarla zayıflamaları güneydeki KASİT kabilesinin idareyi ele geçirmesine sebep olmuştur. Daha sonra çok kuvvetlenen ve Mısır’a kadar ilerleyen Asurlar, bir türlü hakimiyetleri altına alamadıkları Urartuları tanımak zorunda kalmışlardır.


M.Ö. 1100-800 tarihlerinde kraliyet merkezi Van’da bulunan ve bütün Doğu Anadolu’yu idaresi altında tutan Urartu Krallığı, kendisine bağlı küçük beylik ve krallıklar kurmuştur. Bunlardan biri de Sürmeli adıyla bilinen ve halen harabe halinde bulunan “KARAKALE” şehridir. 


Iğdır ve Çevresi VII. yüzyıla kadar Urartuların elinde kalmış, bu tarihten sonra M.Ö 665 yıllarında atlı göçebe halinde yaşayan İskit-Saka Türkleri Kafkasları aşarak bölgeye gelmişler ve Urartuların hakimiyetine son vermişlerdir. 


Ön Asya ülkelerinde Milli destanlarımızdan sayılan Dede Korkut Oğuznamesi; Sakaların bey ve kumandanlarını anlatmaktadır. Aras, Dicle, Kür ve Çoruh nehirleri kıyılarına yerleşen Sakaların bu mıntıkalardaki eserleri bugüne kadar yaşamaktadır. 


M.Ö. 642-226 tarihleri arasında bugünkü İran ve Doğu Anadolu’da hüküm sürdüren Sasaniler, II. Yezdigerd zamanında, o zamanlarda beylik halinde bulunan Kağızman’da Kamsarakanlı, Aras ve Doğubeyazıt’ta Bağratlı, Muş ve Malazgirt bölgelerindeki Oğuzlar’ı hile ile yok etme mücadelesi vermişlerdir. 


M.S. 481’de Ağrı dağı yamaçlarında (Arkori-Akuri/Ahura Köyü) yapılan savaşlarda Oğuzlar tarafından ağır bir hezimete uğratılan Sasaniler, bu

yenilginin acısıyla 50 yıl kadar Oğuzlar’la savaşmışlardır. 

Doğu Anadolu ile yakın alakası bulunan Bizanslılar, Sasanilerle çok savaş yapmışlar, Doğudan Sasaniler’e saldıran Göktürk ve Ak Hunlar’ın da yardımıyla Sasanileri Aras Nehri boylarında ağır bir yenilgiye uğratmışlardır. 

M.Ö. 149 yıllarında Bulgar Türkleri olan Arsaklı Türkmen göçebeleri Sakaları yenip Karakale’yi kraliyet merkezi yapmışlardır. 366 yıl Arsaklıların elinde kalan bölge, kısa bir süre Bizanslıların eline geçmişse de Kars’ta kurulan Bargatlı krallığı bölgeyi Bizanslılardan geri alarak M.S. VII. yüzyıla kadar hüküm sürmüşlerdir. 

Hurriler’den sonra; Mitanni, Urartu, Met, Pers, Arsaklı, Sasani gibi devletlerin idaresinde kalan bölge, M.S. 638 yılında Hz. Ömer zamanında İslam ordularının, ARARAT eyaleti üzerinden Gökova denilen Doğubeyazıt düzlüğünden geçerek Aras boylarına inmesiyle, Müslüman-Hrıstiyan savaşlarına da sahne olmuştur. Birkaç kez Araplar ile Bizanslılar arasında el değiştiren bölge 1064 yılında Seçuklular (Oğuzlar)’ın hakimiyetine girmiştir. 1074’de Anı ve Kars’ı da Bizanslılardan alan Selçuklular bölgenin kesin hakimi olmuşlardır. 

Doğudan bir kasırga gibi önüne ne çıkarsa kasıp kavuran MOĞOL istilası, 1239’da bölgeyi de etkisi altına almıştır. Moğolların zayıflamasından sonra birçok bölgede olduğu gibi bu bölgede de KARAKOYUNLULAR ve AKKOYUNLULAR gibi Türk beyliklerinin idaresini kısa bir süre de olsa görmek mümkündür. 

1514 Çaldıran Savaşı ve 1534 Tebriz Seferi ile bölge kesin olarak Osmanlılar’ın eline geçmiş ise de, Osmanlı Devletinin gelişen siyasi olaylar yüzünden zayıflaması Iğdır’ın kaderini de etkilemiştir. 

1746-1827 yılları arasında İran idaresinde kalan bölge, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (93 harbi) sonunda 42 yıl Rus işgaline maruz kalmıştır. 1917 Ekim devriminden (Bolşevik İhtilali) sonra içine düştüğü siyasi bunalımdan kurtulmak isteyen Rusya, diğer devletlerle Brest-Litovks muahedesini imzalamasıyla bölge tekrar Türklere geçmişse de 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesiyle ordu bölgeden çekilince mıntıka Ermeniler’in mezalimine sahne olmuştur. 

Brest-Litovks muahedesiyle bir yandan işgal ettiği Osmanlı topraklarından çekilen Rusya, diğer yandan da devamlı olarak kukla gibi kullandıkları Ermenileri bölgede büyük bir Ermenistan devleti kurabilecekleri yönünde cesaretlendirmiştir. 

Ermenilerin “taşnak”, “sutyan” ve “hıncak” adındaki terör örgütleri bölgede bir Ermenistan devleti kurmak için akla gelmedik işkence ve katliam yaparak bölgedeki Türk nüfusunu yok etmeye başlamışlardır. Bu katliamlardan günümüze bir çok toplu mezar kalmıştır. 1986 yılında Prof.Dr. Enver KONUKÇU başkanlığındaki bir ekip merkez ilçeye bağlı Oba Köyünde bulunan bir toplu mezarı açarak Türk ve dünya kamuoyuna göstermiştir. Daha sonraları Hakmehmet Köyü ile Gedikli Köylerindeki toplu mezarlar da açılmış, yetkililer tarafından tescil edilerek kamuoyuna sunulmuştur. 

Oba köyünde olduğu gibi Küllük, Hakmehmet, Hakveyis, Kadıkışlak, Alikamerli gibi köylerde de toplu mezarların olduğu olayların canlı şahitleri tarafından yıllardan beridir anlatılmaktadır.

Nihayet, 14 Kasım 1920 tarihinde 15. Kolordu Komutanı Kazım KARABEKİR komutasındaki kahraman Türk ordusunca, Ermenilerin Aras nehrinin kuzeyine püskürtülmesiyle Iğdır ve çevresi kesin olarak Türkiye’nin mukaddes topraklarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Nitekim, bölgede 14 Kasım tarihleri İlin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü olarak her yıl törenlerle kutlanmaktadır.

Devamını Oku

Kars Tarihi

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kars’ın tarihi 5000 yıl öncesine uzanıyor. Anadolu MÖ 9 ve 6. Yüzyıllar arasında Urartular döneminde altın çağını yaşarken Kars’ta medeniyetin ilk izleri atılmış. Hatta Van, Tuşpa yöresindeki Çavuştepe – Gavaş arasında 2800 yıl önce inşaa edilmiş su kanalları hala işlevsel. Ardından yöreye Persler gelmiş ve Anadolu’yu bir eyaleti haline getimiş. Ardından Büyük İskender’in Helenistik dönemi başlamış.

MÖ 1.yüzyılda 2. Tigyan Kars’ı da kapsayan bölgede Lübnan’dan Kapadokya’ya uzanan büyük Ermeni krallığını kurar. Ardından Roma Avrupa’da hüküm süren kıtlıktan kurtulmak için Anadolu’ya gelir, ve yörenin verimliliğine hayran kalarak ‘Asya Minör’ adını verir, adım adım Anadolyu fetheder ve Ermeni krallığının önünü keser. Roma 4, 5 ve 6. yüzyıllarda bölgedeki Ermenileri kontrol altında tutar. Ancak Pers kavmi olan Sarsaniler bölgeye saldırır ve yöre bir dönem Ermeniler bir dönem Perslerin egemenliğine girer. 7. yüzyıldan sonra Emeviler, sonra Abbasiler bu coğrafyayı yönetir.

Ardından yine Ermenilerin hakimiyeti başlar. Ve 10-11 yüzyıllarda Ermenilerin hakimiyetinde bölge altın çağını yaşar. ‘Binbir kiliseli şehir’ Ani inşaa edilir ve başkent Kars’tan Ani’ye taşınır. İhtişamlı mimari harikaları ortaya çıkar. (Bu arada Ermeniler kendilerine Hay diyor ve ülkelerinin adı da Hayastan, ancak onlara Ermenistan diyen Persler).

Daha sonra Kars ve civarı, 1058’de Selçuklu, 1124’te Gürcüler, 1153’te Saltukoğulları’nın, 1239’da Moğollar’ın, ardından İlhanlılar, Celâyirliler, Tîmûrlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevîler’in  ve de 1534’te Kânûnî Sultan Süleyman Han döneminde Osmanlıların hakimiyetine geçer.

16.yüzyılda Kars Osmanlılar’ın önemli bir askerî bir üssü ve serhat şehri olur. Selçuklular döneminde temelleri atılan Kars Kalesi ve surları onarılır ve güçlendirilir, birçok camii, hamam ve köprü inşaa edilir.

1877-1918 yılları arasında ise Kars Rusların egemenliği altına girer. Ruslar Anadolu’ya açılan kapı olarak gördükleri için büyük önem verirler Kars’a. Ve Hollanda’dan getirdikleri mimarlar ile yepyeni bir şehir inşaa ederler. Izgara planlı, birbirine paralel ve kesen geniş caddeler üzerinde harika taş binalar yapılır.

1918 başında Osmanlı ve müttefiklerine yenilen Rusya, silâhlarını bırakıp, Brest-litovsk Antlaşması ile Kars’ı Osmanlı Devletine terk eder. Ve bu dönemde,  ömrü 8 ay sürecek Cenubi Garbi Kafkas Demokratik Cumhuriyeti kurulur, ancak savaş sonrası yöre ingilizler’in himayesine girmiştir ve İngiliz askerler meclisi basıp dağıtarak bu demokratik girişimi sonlandırırlar.

Kurtuşul Savaşı sırasında 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 30 Ekim 1920’de Kars’ı kurtarır ve Kars Kalesine Türk Bayrağı çekilir. 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile Kars Türkiye’ye iade edilir.

Devamını Oku

Ardahan Tarihi 2

0

BEĞENDİM

ABONE OL

ARDAHAN’IN MUTASARRIFLIK YAPILMASI (1921)        

 Ardahan anavatana katıldıktan sonra, 7 Temmuz 1921 tarih ve 133 sayılı kanunla, vilâyet ile kaza arasında bir yönetim olan Mutasarrıflık haline getirildi. Eylül 1924’te Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Paşa yanında eşi Latife Hanım olduğu halde Karade­niz gezisine çıkmıştı. Bu sırada merkez üssü Erzurum olan deprem felâketi nedeniyle gezisini kese­rek Erzurum’a geldi. 7 Ekim 1924 günü Kars’a gelen Mustafa Kemal Paşa, olağanüstü bir coşkuylakarşılandı. Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa gezi programına Ardahan’ı da almıştı. Fakat tam bu sırada çıkan Musul-Kerkük hadiseleri Gazi’nin Programını tamamlamasına engel oldu. O sebeple Mustafa Kemal Paşa, Başvekil İsmet Paşa’ya şu telgrafı göndermişti:    _ ” Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine Kars Vilâyeti kazaları ve Ardahan Vilâyeti, davet ve arz-ı tazimat için Kars’a hususi heyetler göndermişlerdi. Bütün serhat vilayetlerimizi görmeye, vaktin müsait olmadığına pek müteessirim. 06.10.1924 Salı, M.Kemal” Çok fazla istemesine rağmen mühim yurt sorunları nedeniyle Gazi Paşanın Ardahan ziyareti böy­lece gerçekleşememiş oldu. 

  KURTULUŞ VE ŞANLI BAYRAĞIMIZA KAVUŞMA (23 ŞUBAT 1921)     

     Ardahan, uzun zamandan beri beklediği kurtuluş ve şanlı bayrağı­mıza kavuşma hülyasını 23 Şubat 1921 günü gerçekleştirdi. Gürcü bir­liklerinin şehri boşaltmasının ardın­dan, öğleden sonra Yüzbaşı Osman Bey’in komutasındaki Türk birlikleri şehre girdi. Halkın içten karşılaması, Allah’a yapılan şükürler, kesilen kurbanlar çok güzel bir havayı aksettiriyordu. Ardahan’a Türk Bayrağı çekildi. TBMM, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Pa­şa’ya bir teşekkür telgrafı çekti. Fevzi Paşa da Kazım Karabekir Paşa’ya çektiği telgrafta “Ardahan ve Artvin ‘i kurtaran Şark Ordumuzun kahraman komutanlarım ve askerlerini tebrik ederim” diyordu.24 Şubat 1921’de Ardahan Livası adına Hamşioğlu Celal ve İsa, ileri gelenlerden Mehmet Ali ve Karaman imzalarını taşıyan bir telgraf Kâzım Paşa’ya teşekkür olarak gönderildi. Aynı mealde bir telg­raf da TBMM’ne gönderildi. Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 24-26 Ekim tarihleri arasında Ardahan’ı ziyaret et­miş, beraberindeki heyete Ermeni ve Rusların burada yaptıkları kıyımları anlatmıştır.  

 ARDAHAN’IN KAZA HALİNE GETİRİLİŞİ      

     1926’ya kadar vilâyet statüsünde bulunan Ardahan 30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanun ile ka­za haline dönüştürüldü. Bu karar 26 Haziran 1926 tarih ve 404 numaralı Resmî Ceride’de ilan edil­miştir. 877 numaralı kanun “Teşkilat-ı Mülkiye” kanunu adını taşımaktadır. Bu kanunun Ardahan’ı il­gilendiren 1 numaralı cetveli şöyledir. “İsimleri belirtilen 1 numaralı cetvelde yazılı olan Üsküdar, Beyoğlu, Ardahan, Çatalca, Gelibolu, Genç, Er­gani, Siverek, Kozan, Muş ve Dersim kazaya çevrilmiştir.”  ARDAHAN’IN İL OLMASI (1992)         Ardahan, yarım yüzyıldan fazla, tam 66 yıl Kars iline bağlı bir ilçe olarak yer aldı. 27 Mayıs 1992 ta­rih ve 3806 sayılı kanun ile tekrar 1921’deki gibi bir İl haline getirildi. Ardahan’ın Bakanlar Kurulu Kararıyla il yapıldığı 3806 sayılı kanunun 1. Maddesi şöyledir: Madde 1- Kars iline bağlı Ardahan ilçe merkezi olmak ve ekli (13) sayılı listede adları yazılı ilçe, bucak, kasaba ve köyler bağlanmak suretiyle Ardahan adı ile “İL” kurulmuştur.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.