DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN %
Hatay
16°

PARÇALI AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Mine Mazmanoğlu

Mine Mazmanoğlu

07 Aralık 2022 Çarşamba

Antakya’da taçlandırılan büyük aşk

1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilgili bir hükümdar mı? Seks delisi mi? Hırslı bir anne mi? Yoksa Afrika kraliçesi mi? İnsanların Kleopatra hakkındaki görüşleri hemen hemen aynı: Güzel bir kadındı ve oldukça ihtiraslıydı.

Sadece hafif meşrep bir kadın değil, kraliçeydi.

Romalı şair Horacius ise Kleopatra’nın öldüğü gün “zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını” önermişti. Roma halkı da O’nu yöneticilerini baştan çıkaran, tüm kötülüklerin kaynağı, sonradan Mısırlaşmış Yunanlı bir tehlike olarak görüyordu.

Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos ise Kleopatra’yı şöyle tanımlıyordu: “Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi.”

Adı pek çok politik ve askeri mücadeleye karışan Mısır Kraliçesi’ni asıl popüler yapan ise, Roma’nın en ünlü generalleriyle yaşadığı aşklar ve entrika dolu hikayelerdir.
Bunlardan biri vardır ki; Mark Antony ile yaşadığı aşk… Efsaneleşmiş, yıllar sonra William Shakespeare tarafından da kaleme alınmıştır.
Üstelik, Antakya’ya sık sık Asi nehri üzerinden gelen kraliçe ile Antony, burada evlenmişlerdir.


Bu aşkın detayına geçmeden önce Kleopatra’yı daha yakından tanıyalım:

* Mısır’ın bu en ünlü kraliçesinin aslında Mısırlı olmadığını biliyor muydunuz? M.Ö. 300’lü yılların başında Mısır’da Batlamyus Hanedanı dönemi başladı. İşte M.Ö. 69 yılında dünyaya gelen Kleopatra bu hanedanın üyesi olup aslında Yunan kökenliydi.

* Günümüzde sadece güzelliğinden ve güzellik sırlarından bahsedilen Kleopatra, aynı zamanda çok zeki bir kadındı. 9 dil bildiği ve matematikle ilgilendiği rivayet edilir. Mısır dili, Yunanca, Arapça, Farsça, İbranice ve Latince bu diller arasındaydı.


*O dönem hanedan üyeleri, Mısırlılarla karışmamak için kendi soyundan gelen kişilerle evleniyorlardı. Bu nedenle babası öldükten sonra 17 yaşındaki Kleopatra küçük erkek kardeşiyle evlenerek tahta geçti.

Cesur ve zeki kraliçe, Roma’yı sarsıyordu!

*Halka yakınlaşmak için Mısır dinini ve dilini öğrenmeye başladı. Gücünü artırmak için kendini Mısır tanrıçası İsis’in enkarnesi olarak tanıttı.
*O sırada Mısır’da çıkan iç karışlıklılar sonrası kardeşi tarafından iktidardan uzaklaştırılarak sürgüne yollandı.
*İktidarı ele geçirmek isteyen Kleopatra, Roma’dan yardım istemeye karar verdi. Çünkü kardeşi ile ünlü general Jül Sezar’ın arası açılmıştı.

*Bu durumdan faydalanmak isyeten Kleopatra’nın Roma’ya gidip bir halı içinde gizlice Sezarı’ın sarayına girdiği ve onu kendine aşık ettiği söylenir. Sezar, Kleopatra’nın aklından ve cesaretinden oldukça etkilenmişti. Kendini sardırdığı kilim içinde boğulmak üzereyken Sezar’a ulaşmaya cesaret eden bu kadın, tahtını da geri almayı başarmıştı. Koskoca Sezar’ı kendine aşık etmişti.

*Zaten evli olan Sezar’ın bir de üstüne yabancı bir kraliçe getirmesi başlı başına bir skandaldı.

Fakat tüm bunlara rağmen Sezar, Roma’da Kleopatra’nın bir altın heykelini diktirmekten vazgeçmemiştir. 
*İki imparatorluğu birleştirerek büyük güce sahip olmak isteyen Kleopatra’nın hayali Sezar’ın suikaste kurban gitmesiyle suya düştü.

Kleopatra’nın büyük aşkı: Antony

Sezar’ın ölümünden sonra tek yasal varisi ve aynı zamanda yeğeni olan Oktavyus ile general Mark Antony arasında iktidar savaşları başlamıştı.

Roma İmparatorluğu, Octavian ve Antony arasında paylaşıldı. Doğu’nun yönetimi Antony’e, Batı’nın yönetimi Octavian’a ait oldu. Antony, Doğu bölümünü yönetmek için Antakya’ya geldi (Akşit, 1985:31). Antony, M.Ö.42 yılında Antakya’dan ayrılarak İskenderiye’ye Kleopatra ile görüşmeye gitti. Antonius Kleopatra’ya delice aşık oldu.

Ayrıca Bu görüşmede, Pers tehlikesi ve Antakya bölgesinin güvenliği için anlaşma yaptı. Pers ordusu, M.Ö.40 yılında Suriye bölgesine saldırarak Antakya dâhil bütün bölgeyi ele geçirdi. Bunun üzerine Antony, büyük bir orduyla Antakya’ya doğru hareket etti. Roma ordusu, Persler’i mağlup ederek Antakya bölgesinden çıkardı.

Antony M.Ö.37 yılında Antakya’ya geldi ve bu şehirde Persler’e karşı kullanmak için askeri üs kurdu. Antony, Fonteius Capito’yu, Kleopatra’yı Antakya şehrine getirmesi için İskenderiye’ye gönderdi. Mark Antony, Oktavyus’un kız kardeşiyle evli idi. Kleopatra Gemileri ile Asi (Orontes) Nehri Üzerinden Antakya’ya (Antioch) kadar gelirdi. Kleopatra Antakya şehrine ulaştığı zaman Antony, M.Ö. 36 yılında Antakya’da küçük bir seromoni yapılarak Kleopatra ile evlendi. Antony düğün hediyesi olarak Kleopatra’ya Suriye bölgesini verdi. Kleopatra’nin Antonius’dan da iki kız çocuğu oldu. Antony’nin bu davranışları Roma’da iyi karşılanmadı.

Ölümünde bile cesur Mısır prensesiydi

M.Ö. 31 yılında iplerin iyice gerilmesiyle iki taraf arasında Aktium Deniz Savaşı başladı ve bu savaş iki sevgilinin de sonunu hazırladı. Aktium’da yapılan savaşta Kleopatra ve Marcus kaçmak zorunda kaldı.

Sonradan Batı’nın Doğu’ya karşı galibiyeti olarak yorumlanan savaş sonunda daha fazla dayanamayan Mark Antony intihar etti.

 Özgürlüğünü teklif eden Octavianus’a güvenmeyerek “Genç yaşımda cân verip, küçük bedenimin Mısır’ın en basit bir çukuruna gömülmesini tercih ederim” dedi ve 39 yaşında zehir içerek yaşamına son verdi. Mısır’ın son kraliçesi, M. Antonius’un yanı başındaki mezarına konuldu.

Devamını Oku

Kraliçe Eleanor ve Antakya

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Akitanya Düşesi Eleanor, döneminin en güçlü kadınlarından biridir. 1137’de hem Akitanya Düşesi, hem de Fransa Kraliçesi olmuştur.

Eleanor doğurduğu 10 çocuğun soyundan gelen birçok ünlünün de atasıdır. Oyuncu Audrey Hepburn, çizgi filmci Walt Disney ve Kraliçenin 24. büyük torunu olan A.B.D eski başkanı George W. Bush. Eleanor’un soyundan gelen birkaç ünlüden bazılarıdır.

Shakespear’in tarihsel oyunu Kral John’da Eleanor, Kraliçe Elinor karakteri tarafından temsil edilir.

Kraliçe Eleanor oldukça güçlü bir tarihsel karakterdi. Öyle ya da böyle 2. ve 3. haçlı seferlerinin organizasyonunda, Magna Carta’nın imzalanmasında, Robin Hood efsanesinin çıkışında, Shakespeare’in efsanevi oyunu Kral John’un yazılmasında ve şövalyelik kavramının içinin doldurulmasında ciddi bir iz bırakmış ve önemli bir figür olarak kayda geçmişti.

Aşkın hikayesine geçmeden önce kısaca, kraliçe ve kralı Antakya’ya götüren kaderlerinin tarihine bir göz atalım:

1147 yılında II. haçlı seferleri sırasında Fransızlar az sayıda, disiplinli askeri bir birlikle yola çıkarlar. Kral VII. Louis ve Avrupa’nın en güzel kadını olan eşi Eleanor Aquitaine de onunla birliktedir. İmparatorun III. Konra’IN gayet sıcak karşıladığı VII. Louis ve Eleanor  ve Fransız birlikleri Bizans gemileri onları Anadolu yakasına taşınır. İmparator I. Manuel Komnenus, VII. Louis’nin amacının Kudüs’e doğru gitmek olduğunu öğrendiği için, ona Bizans bölgesini kullanarak yoluna devam etmesini, aksi halde Selçuklu süvari birlikleri karşısında ağır kayıplar vereceği konusunda ikaz eder. Ancak Anadolu’da yola devam eden Fransızlar , imparatorun daha önce verdiği bilgilere itibar etmezler ve Bizanslılardan nefret eden VII. Louis, sahil şeridini, yani Bizans hâkimiyetindeki bölge yerine, burnunun doğrultusunda Selçuklu bölgesine dalınca tam bir felaketle karşı karşıya kalır.

Kendisi ve karısı Eleanor Aquitaine canlarını zor kurtararak Antakya’ya varırlar. Bizans gemileri onları Eleanor’un amcası Raymond’un prensliğini yaptığı Antakya’ya salimen götürür.

 İşte bu andan itibaren tarihin kilit noktası Antakya’da yaşanacaktır…

 Fransa’nın güneyindeki Aguitaine bölgesinde genç kızlığından beri cinselliği muhtemelen dolu dolu yaşayan Elenor’un o dönem en büyük aşkı da, babasından oldukça genç olan amcası Raymond’dur.

Amcası!!!! Sanırız burada aslında ensest bir aşkın hikayesi var…

Kader ve siyaset onu, cinselliği günah sayan VII. Louis ile evlenmeye mecbur eder.

Antakya’da tekrar karşılaştıklarında aşkı depreşir, kocasından boşanmaya ve Antakya’da kalmaya karar verir. Durumu  Louis’e açıklayarak kocası ile bütün ilgisini keser ve Raymond’un hazırladığı özel bir daireye taşınır.

VII. Louis ise bir an evvel Kudüs’e varıp Kutsal Sepulchre Kilisesi’nde günah çıkarmak saplantısı içindedir. Yola çıkmadan önce bir defa daha karısına kendisi ile gelmesini rica eder. Eleanor ret eder. Ertesi sabah gün doğmadan Eleanor’un kapısı çalınır. Kendisini Raymond’un beklediği haberini verirler. Hızla giyinip sevgilisine koştuğunu zanneden Eleanor, birden karşısında kocasını bulur ve eli ayağı bağlanarak bir arabaya konur. Yola çıkıp salimen Kudüs’e varırlar.

Aradan iki ay geçer.  Halep Emiri Nurettin Antakya’yı ele geçirir. Raymond’un kellesini kestirerek gümüş bir tepsiye koyarak Bağdat’ta bulunan halifeye gönderir.

Kocası Elenor’un hayatını kurtarmıştır. Ancak devamı farklıdır.

 Birkaç ay sonra Fransa Kralı VII. Louis ile artık aralarında hiçbir ilişki kalmayan Eleanor ayrı gemilerle, Sicilya’ya varırlar ve oradan da 1149 yılında ülkelerine dönerler.  

 Louis ile Eleanor evliliklerini sürdürmeleri mümkün değildir. 1152 yılında papanın izni ile resmen boşanırlar. Eleanor tam sekiz hafta sonra Normandiya Dükü Henry ile evlenir. Bir yıl sonra ise Henry İngiliz Kralı olur, Eleanor, muhtemelen Nurettin’in hareminde bir cariye olacağına artık İngiliz Kraliçesi’dir.

Ama o tarih yazmaya devam eder. Henry’e doğurduğu 9 çocuktan biri ise Aslan Yürekli Rişar’dır. O ise, III. Haçlı Seferi’nin yıldızıdır.

Devamını Oku

Hatay’ımızın evlere sığmayan sokaklara taşan SOKAK LEZZETLERİ…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gastronomi kenti Hatay’ımızın lezzetleri saymakla bitmez. Çok eskilere dayanan tarihimizde etkileşimde bulunduğumuz sayısız uygarlık birbirinden farklı lezzetleri katmış yemeklerimize. Aynı zamanda yaşam tarzımızın içinde biçimlenip şekillenmiş yemek kültürümüz. Kimi zaman bir konakta ziyafet, kimi zaman sokak başında bir tabla da satılan bir simit olmuş öğünümüz. Düğünümüzde yemekle yapılmış kutlamalar, cenazemizde gelene ikramlık olmuş kaynayan kazanlar.

Ama bu kez günümüze kadar gelen bir alışkanlıktan bahsetmek istiyorum. Osmanlı döneminden bu yana gelenekselleşen sokakta yemek kültürünün baş öğeleri: Sokak lezzetleri…

Yemek yapmayı da yemeyi de seven bir milletiz. Böyle olunca da yemeklerimizin lezzeti evlere sığmıyor, sokaklara taşıyor! Dışarıda acıkırsanız kafanızı herhangi bir yöne çevirmeniz yeterli. Anında yiyecek muhteşem bir şey bulabilirsiniz. Aç değilseniz bir sokak lezzetinin önünden geçmeniz yeterli, anında acıkabilirsiniz.

Yemek kültürü açısından bol alternatifi olan güzel şehrimizde, her köşe başında karşılaşabileceğimiz sokak lezzetleri ile hem damak tadımıza hem de bütçemize uygun bir şekilde karnımızı doyurmak, üzerine bir de tatlımızı yemek, meyve ile de taçlandırmak hiç de zor değil.

Buyurun o halde hep birlikte, afiyetle!

Egzamadan tansiyona, astımdan romatizmaya kadar şifa kaynağı HAMBELES…

 Hambeles ağacı çalıyı andırır gövdesi kalın değildir ve ince ama sert dallara sahiptir. Yaprakları zeytin yaprağına benzer, küçük, sert ve parlak yapraklara sahiptir. Ayrıca yapraklarına reyhan denir. Fakat Türkiye’nin birçok bölgesinde fesleğene reyhan denmektedir. Oysaki reyhan Hambeles ağacının yaprağıdır.

Meyvesi küçük beyaz ve oldukça yumuşaktır.  Mayhoş bir tadı vardır ve yendiğinde ağzı hafifçe kamaştırır. Olgunlaştıkça yumuşar ve üzerinde mor lekecikler oluşur.

İslâm kültüründe de Hambeles ağacının önemli bir yeri vardır. Nuh peygamberin büyük tufan sona erdikten sonra gemiden inince önce bu ağacı diktiği rivayet edilmiştir. Ayrıca Âdem Peygamberin de cennetten üç şeyi yanına alarak dünyaya indiği, bunlardan birisinin dünya çiçeklerinin seyidi (iyisi, güzeli) olan hambeles ağacı olduğu rivayet edilmektedir.

Hambeles Ağacının Faydaları

Hambeles ağacı Yaprağının suyu üzüm suyu ile karıştırılıp içilirse balgamı söker solunum, İdrar yolu enfeksiyonları, dizanteri, Dişeti iltihapları, pamukçuk, ağız iltihapları, anjin, farenjit ve Bel soğukluğuna iyi gelir.

Hambeles ağacı yaprağı ezilerek bir gün zeytinyağında bekletilerek saça sürülürse, kepeği yok eder, sivilce ve çıbanları iyileştirir.

Hambeles meyvesi ve yaprağı Antiseptik özelliğe sahiptir.

Meyvenin yeşil yaprakları kaynatılarak buharı damıtılıp elde edilen su vücuda sürülürse cilt problemlerine iyi gelir.

A vitamini bakımından zengindir.

Meyvenin suyu şurup yapılarak içildiğinde göz sağlığını korur.

Hambeles’in yaprağı kaynatılarak içildiğinde,  toplardamarların genişlemesine aynı zamanda şişmesine yol açan varis, bacak ağrıları ve romatizmal rahatsızlıklara karşı vücudun dirençli olmasını sağlıyor.

Mikrop öldürücü ve iştah açıcıdır.

Kanamayı dindirme özellikleri vardır.

Burun kanaması, mide kanaması, yüksek tansiyon ve şeker hastalıklarını da önlüyor.

Bünyesinde uçucu yağ, sitrik asit ve şeker bulundurur.

Çocuklarda görülen ishal hastalığına karşı da önleyici etkisi bulunan Hambeles meyvesinin bin bir derde deva yeşil yaprakları kurutulduktan sonra çay olarak da tüketilebiliyor.

Yapraklarını kaynatarak yapacağınız hambeles çayı antiseptik özellik taşımaktadır , kış günlerinde grip virüsüne karşı koruyucu etkisi vardır.

Hatay , Mersin ve  Adana  illerinde  köylerde yetişen Hambeles meyvesi hastalıklara karşı önemli bir şifa kaynağıdır. Hambeles akciğer iltihabı, egzama, tansiyon, astım gibi hastalıkları önlüyor.

Meyvesi; kolit, barsak spazmına, gece körlüğüne, görme zayıflığına yararlıdır. Meyvesi ham iken yenildiğinde kan tükürmeyi önler.

Yaprağı sirke ile karıştırılıp başa sürülürse burun kanamasını önler.

Hambeles Yaprağının suyuna şeker karıştırılıp içilirse mide kanamasını, bulantıyı, kusmayı engeller. Bağırsak gazlarını giderir. Kalbi kuvvetlendirir, çarpıntıyı önler.

Yapraklarından demlenen çay yüksek tansiyon için önemli bir ilaçtır. Yaprakları suda bekletilip içilirse şeker hastalığına iyi gelir.

Öksürük ve boğmaca hastalığının tedavisi için meyveleri yenilir. Meyvesi baş bitini önler. Yaprağının kaynatılarak elde edilen su astım tedavisinde kullanılır.

 Köftenin Antakyalısı:  Antakya köftesi

Köprübaşının simgesi haline gelen köftecilerimiz şimdilerde Atatürk caddesini hareketlendirmekteler. Acıkınca bir köftecide o nefis lezzeti tatmayanınız yoktur. Bol soslu köftemiz, yanında gelen turşusuyla lezzetini katlayıp midenizi şenlendirirken, bol köpüklü ayran da onlara eşlik eder… Acıktınız ve sanki köfte kokusu burnunuza kadar gelip mideniz sinyali verdiyse, o halde buyrun köfteciye… Afiyet olsun…

Devamını Oku

Evde olabilecek huzur ve bereket sembolleri

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Evinizde ya da iş yerinizde huzuru ve bereketi çağırmak isterseniz bu dekoratif sembollere hemen yer açın. İşte şans getirecek semboller…

MANEKİ-NEKO: ÇAĞIRAN KEDİ

Maneki Neko Japon kültüründe Bolluk / Şans / Bereket Çağıran anlamlarına geliyor. Japoncası Maneki Neko, İngilizcesi ise Beckoning Cat‘tir.

Doğu felsefesinin en güçlü temsilcilerinden Japonların inanışına göre, Maneki-Neko bulunduğu yere hem şans getirir hem de kötülüklerden korur.

Bir Japon mitine göre 17. yüzyılın ortalarında Tokyo yakınlarındaki Gotoku-Ji tapınağı oldukça bakımsız ve fakir durumdaydı. Tapınakta son kalan keşiş kedisiyle zor bir hayat sürüyordu. Bir gün tapınağın yakınındaki ağacın gölgesinde dinlenmek için samuraylar gelir. Kedi eliyle onları çağırır ve samuraylar tapınağa girer. Ardından büyük bir fırtına başlar. Az önce samurayların oturduğu ağaca şimşek çarpar. Böylelikle kedi onların hayatını kurtarmış olur.

Samuraylar fırtınanın dinmesiyle tapınaktan ayrılır. Sonrasında hayatlarını kurtaran keşiş ve kedisine bereketli topraklar bağışlarlar.

Maneki-Neko beyazsa mutluluğu, sarıysa parayı ve siyahsa sağlığı sembolize eder. Sağ patisini sallıyorsa para ve iyi talihi, sol patisini sallıyorsa müşteri ya da insanları davet ettiğine inanılmaktadır. Kedi eğer sol patisini kaldırıyorsa ofisinize bereket gelecektir, sağ patisini kaldırıyorsa eve huzur getirecektir. Elinde tuttuğu ise, bir ryo madeni parasıdır. Ryō, Meiji öncesi Japonya Shakkanhō sisteminde altın bir para birimiydi.

Gotokuji Tapınağı

Maneki Neko’nun doğum yeri olarak kabul edilen Tokyo’nun Setagaya semtinde bulunan Gotokuji tapınağı her yıl binlerce turisti ağırlamaktadır.

Bahçesinde yüzlerce Maneki Neko objesi olan tapınağa yolu düşenler için bir bilgi, giriş ücretsiz olup sabah 6’dan akşam 6’ya kadar ziyaret edilebilmektedir.

Japon Kısa Kuyruk Cinsi

Kedi türlerinden Japon kısa kuyruk (Japanese Bobtail) cinsi kedinin Maneki Neko’nun soyundan geldiğine inanılmaktadır.

Şanslı Renk Özellikleri

Genellikle altın, siyah, pembe, yeşil, kırmızı ve beyaz renklerdedirler.

Siyah Maneki Neko: Güven çağırmaktadır ve kötülükleri defeder.

Altın Maneki Neko: Zenginlik, Bolluk ve Parayı çağırmaktadır.

Pembe maneki Neko: Aşkı ve sevgiyi çağırır.

Yeşil Maneki Neko: Bilgelik ve sakinliği çağırmaktadır.

Beyaz Maneki Neko: Mutluluğu ve iyiliği çağırmaktadır.

Kırmızı Maneki Neko: Hastalıklara karşı sağlığı çağırmaktadır.

JİN CHAN: BEREKET KURBAĞASI

Feng Shui felsefesinin önde gelen sembollerinden Jin Chan’in bulunduğu yere para ve bereket getirdiği düşünülüyor.

Bir Çin mitine göre Jin Chan’in karısı 8 Ölümsüzden biridir. Efsaneye göre karısının ölümsüzlüğünü kıskanan Jin Chan, ölümsüzlüğü ondan çalmaya çalışır. Karısı Jin Chan’i cezalandırmak için onu bir kara kurbağasına çevirir.

Bir başka efsaneye göreyse kurbağa insanları yiyen kötü bir canavardır. 8 Ölümsüz tarafından cezalandırılır. Kurbağa ihtiyacı olan insanların evlerine para tükürerek günahlarından arınmaya çalışacaktır.

Bereket kurbağasını kapıya yakın, fakat evin içine bakacak şekilde yerleştirin. Ailecek ortak kullanılan alanlarda kullanın.

5 ELEMENT PAGODA

Metal, su, tahta, ateş ve toprağı sembolize eden Pagoda, Feng Shui felsefesinin en temel objelerinden biri.

Bir yılan yılı olan 2013’te yaşam alanınızı tartışmalardan korumak için 5 Element Pagoda’yı kullanabilirsiniz. Pagoda, eksilen enerjilerden etkilenmemenizi sağlayacaktır. Evrenin enerjisini arkanıza alıp yolunuza daha sağlam adımlarla devam etmenizi sağlar.

HZ. FATMA’NIN ELİ (HAMSE)

Türkiye’de oldukça yaygın olarak kullanılan Fatma’nın Eli’nin nazarlardan koruduğuna inanılır.

İnanışa göre Hz. Muhammed’in kızı Fatma, kocası Hz. Ali’yi başka bir kadınla görür. Mutfağa döner ve pişirmekte olduğu helvayı şaşkınlıktan eliyle karıştırır. Hz. Ali durumu fark edince Fatma’nın elini helvadan çıkartır.

Fatma’nın eli o zamandan bu yana sadakat ve sabır sembolü olarak anılır. Fatma’nın eli sembolünün aynı zamanda nazardan koruyarak şans getirdiğine de inanılır. Aynı sembol pek çok kültürde de var. Araplarda ‘Hamse Eli’, Hindu’larda ‘Humsa Eli’, Musevilerde ise ‘Hameş Eli’ olarak söyleniyor.

Devamını Oku

“MYRİANDOS” LİMAN KENTİ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

MÖ 1500’lü yıllarda Fenikeliler, Myriandrus kentini bu bölgede kurmuşlardır. Myriandrus adı, Mura-Wanda; “Muralı, Mura’ya” (Yüce Ana’ya) tapan halk demektir. Herodot’un bir yazısında “…güneyden alırsak aynı kıyı çemberi, Fenike’de Myriandrus Körfezi’nden Tripion Burnu’na kadar. Bu deniz kıyısı boyunca otuz insan soyu oturur…” geçmektedir. Bu bölgeyle ilgili Ksenophon, (MÖ 401-400) Anabasis’te, “…Kyros oradan Suriye içinde beş fersenk kadar ilerleyip Fenikeliler’in oturduğu kıyı şehri Myriandrus’a vardı. Burası birçok ticaret gemisinin demir atıp beklediği bir ticaret limanıydı…” demektedir. Strabon ise “”…Küçük bir kasaba olan İsos’a ve Pinaros Irmağı’na gelinir. Büyük İskender ile Darius arasındaki mücadele burada olmuştur. Ve koy İsos Körfezi olarak adlandırılır. Bu körfezde Rhosos, Nicholopolis, Myriandrus, Nepsuestia ve Pylai gibi Kilikya ile Suriye arasında sınır olduğu söylenen kentler bulunur…”” demektedir.

İskenderun merkezin 5 km güneybatısında, deniz kıyısındadır. Heredot’a göre: buradaki körfez “Myriandos Körfezi” olarak isimlendirilir.

Xenophon da, kendisinin bu yöreden geçişi sırasında, İ.Ö.401’de, orada Phoinike (Fenike) soyundan halkın oturduğunu söylüyor. Tam deniz kıyısında ve zengin bir kent olan Myriandos’un da diğer İlkçağ Kentleri gibi tarihsel yapı taşları, yeni yapılarda kullanılmak üzere teknelerle taşınarak tüketilmiştir.

“MYRİANDOS” Yörede bilinen en eski yerleşim yeridir.

Fenikeliler tarafından MÖ 1500’lerde kurulduğu tahmin edilir. Myriandos kentinin kelime anlamı: “Mura-wand” yani “Muralı-Mura’ya tapan halk” demektir. Ancak bu şehirden günümüze ulaşan herhangi bir kalıntı yoktur. Çünkü ören yerindeki yapıların hepsi, 1822 yılındaki depremde yıkılmıştır. Ardından tam deniz kıyısında olan kentin yapı taşları, yeni yapılarda kullanılmak üzere teknelerle başka yerlere taşınmıştır.

Myriandos kentinden günümüze hiçbir kalıntı kalmamıştır

Kentin tarihi geçmişinde: MÖ 333 yılında, Büyük İskender, Pers Kralı Darius’u pusuya düşürmek için buraya gelir, ancak iki ordu arasındaki savaş burada değil İssos yakınlarında olur. İsos savaşını kazanan Büyük İskender, Myriandos kenti yakınlarında, “Issum” yani “dağlık” ismi verilen bir şehir kurar. Evet, Myriandos kentinden günümüze hiçbir kalıntı kalmamıştır.

Atlantis burada mı?

Bazı kaynaklarda, kayıp “Atlantis kentinin”, Kıbrıs ve Suriye arasında bir bölgede bulunduğu ve hatta Myriandikos körfezinde olduğunu iddia etmektedirler.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.