İSTANBUL (AA) - ENES TAHA ERSEN - Son dönemde Avrupa'da Türk takımlarının oynadığı spor müsabakalarında, Türklerin aleyhinde açılan posterler ile atılan sloganlar, Türkofobi kavramı yeniden gündeme getirdi.

Osmaniye'de yangından etkilenen 45 hektarlık alan 7 bin 500 fidanla yeşertilecek
Osmaniye'de yangından etkilenen 45 hektarlık alan 7 bin 500 fidanla yeşertilecek
İçeriği Görüntüle

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Özsüer, Türkofobi kavramının dünü ve bugünü ile Avrupa'da özellikle spor müsabakalarında Türk kulüplerinin karşılaştığı provokatif eylemlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Özsüer, 'Türkofobi' kavramının Osmanlı döneminde gün yüzüne çıktığını, Türk ve korku anlamına gelen 'Turkos' ile 'fovos' kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluştuğunu, bu 'korku' kavramının özellikle Osmanlı'nın, gayrimüslim toprakları gaza ve cihad yoluyla fethederek İslamiyet'i yayması ile bütün Avrupa sınırlarına yayıldığını söyledi.

Bugünkü Avrupa topraklarında, artan aşırı sağ ile sosyoekonomik nedenlerin, günümüzde 'Türkofobi' kavramına katkıda bulunduğuna işaret eden Özsüer, özellikle Türklerin gittikleri beldelere kendi kültür ve medeniyetlerini taşıması ve bu götürülen medeniyetin Avrupa medeniyetine tamamen zıt olması nedeniyle Batılıların bunu 'İslamlaşmak' veya bir çeşit asimile olmak olarak gördüklerini belirterek, 'Türk korkusu tarihi dönemlere atıfla biraz İslamofobi ile de beslenen ve o minvalde de düşünülmesi gereken bir kavramdır. Sadece Türk kavramından değil İslam kavramından da yola çıkılarak bunu açıklamamız gerekiyor.' ifadelerini kullandı.

- 'Batı dünyası, Türklere karşı rövanş üzerine kurulu'

Özsüer, dün ile bugün kıyaslandığında, aslında Türkofobi adına veya İslamofobi adına bir artış yaşandığını düşünmediğini, aslında varolan o yoğun nefret duygularının hiçbir zaman değişmediği gibi sosyal medyanın gündelik yaşantılara etki etmesiyle bu hislerin daha görünür olduğunu ve herkesin bugün karşısına çıkan bir kavram olarak varlığını sürdürdüğüne işaret etti.

Özellikle Osmanlı döneminde, Avrupa'nın savaş ve diplomatik yollarla elde ettiği tarihi başarısızlıkların bugün unutulmadığını, bir yara olarak Batı'da halen acısı hissedilen meseleler olduğuna dikkati çeken Özsüer, bu acının rövanşist yaklaşımlar ile günümüzde farklı sahalarda gün yüzüne çıkarıldığını dile getirdi.

21 Kasım 2025 tarihinde oynanan Fenerbahçe ile Partizan arasındaki müsabakada Sırp taraftarların Osmanlı Padişahı I. Murad'ın öldürülmesini ele alan bir koreografi yapmaları ile başka bir Fenerbahçe maçında Çek taraftarların 'Türklerle savaş olmalı' yazılı pankart açmalarının bu yaklaşımın birer yansıması olduğuna dikkati çeken Özsüer, şunları dile getirdi:

'Fenerbahçe sadece Fenerbahçe kimliğiyle gitmedi. Orada Türkiye'yi temsilen gitti ve kazanırsa güçlü Türkiye imajını karşı tarafa verecek. 2019 senesinde havaalanında milli takım Emre Belezoğlu'na bir muhabir tuvalet fırçasını mikrofon göreviyle uzattı. Yani aslında orada işte Türkleri aşağılamak, Türkleri hakir görmek adına bir eylem gerçekleştirildi. Kaç sene sonra bile efendi ve köle diyalektiğinde olduğu gibi güçlü ilişkinin denge değiştirdiği noktada bir rövanş politikasının olduğunu gösteren örneklerden bir tanesidir. Batı dünyası, bugün özellikle Türklere karşı rövanş üzerine kurulu, ötekileştirici ve intikam duygularının yoğun olduğu sistemin bir halkası olacak şekilde rol model benimser. Bunu tarih kitaplarında yapar. İllüstrasyonlarla yapar. Spor da bu alanlardan biridir. Bunu futbolda yapar, bunu basket maçında yapar.'

Özsüer, bugün Avrupa'ya gidildiğinde belli başlı ülkeler haricinde Türklerin sıcak karşılanmadığına dikkati çekerken, orada karşılaşılan 'nerelisin' sorusunun tonundan bile bu karşıt hissi anlayabilmenin mümkün olduğunu, zira onlar için Türklerin 'Fatih'in 1453 yılında fethettiği kudretli Konstantin'in, Müslüman İstanbul'a dönüşmesinin' akıllara geldiğine, bu gerçeğin ve yaklaşımın hiçbir zaman değişmeyeceğine vurgu yaptı.

- 'Bugün Osmanlı batı dünyasında derin yaradır'

Özellikle İstanbul'un fethiyle Avrupa'nın kalbinde, Osmanlı'nın bir yara haline geldiğine dikkati çeken Özsüer, şöyle devam etti:

'Tarihi mirası ile rövanş almak isteyen bir Batı dünyası ama Batı dünyasının içerisinde etkin rol oynayan lobi ve diasporalar var. Bunlar çok önemli unsurlar ve meselelere '100 yıl öncesinde yaşanmış olay' olarak bakmıyorlar. Sizin bir ulusal hafızanız vardır ve bu ulusal hafıza eğer karşı taraftan travma ya da yara aldıysa o travma sürekli kaşınır. Yani yaranın kapanmasına izin verilmeyen bölgeler var. Siz bir yarayı kapattığınız zaman o derin bir yaraysa ki bugün Osmanlı, Batı dünyasında derin yaradır. Penetral yara olarak geçiyor bu tıpta. Siz o penetral yarayı kapattığınız zaman izi kalır ve izi her baktığınız zaman o yaranın açıldığı o anı hatırlar ve acıyı tekrar yaşarsınız. Bugün Osmanlı ve Türkler o yarayı temsil eder.'

Çoğunlukla bu 'Türkofobik tepkilerin' uluslararası müsabakalarda veya aşırıcı siyasilerin elinde ortaya çıkmasının, yine bu tarihi yaralardan kaynaklandığına inandığına aktaran Özsüer, bu tür eylemlere verilen cezaların yetersiz kalmasından, Avrupa'daki bu tutuma karşı bakış açısını görebilmenin mümkün olduğunu belirtti.

Özsüer, verilen cezaların cezalandırıcı olmaktan ve 'Türkofobi' veya 'İslamofobiyi' bitirmeye çalışmaktan uzak olduğuna değinirken, Batı'nın tarafgir olduğunu ve hiçbir zaman Doğu'yu sindiren, özümseyen ve onunla kendini bir gören bir yerde olmayacağına işaret etti.

Özellikle Batı ülkelerinin Türklere ve Müslüman olan diğer unsurlara karşı bakış açısının 'Ben ve lekeliler' üzerine kurulu olduğuna işaret eden Özsüer, sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:

'Ben Goffman'dan bir örnek vereceğim. Normalde Goffman şöyle söylüyor. Ben ve lekeliler. Buradaki lekeli kavramı aslında ötekidir. Bana ait olmayan, benden olmayan. Lekeli olmak demek bizim kendimizi lekeli kabul ettiğimiz anlamına gelmesin. Baskın olan grup seni ötekileştirmeye başladığında ve bu empozeyi güçlü bir şekilde yaygınlaştırdığında bir süre sonra sen de kendini lekeli kabul edip kenarına çekilirsin. Yani bir algı oyunudur aslında. Dolayısıyla Batı dünyası doğuyu zaten lekeli kabul ediyor. Yani üstün ırk kavramı dışında kalan ötekiler ve lekeliler. Bu noktada Türklerin hem böyle bir dezavantajı var. İslamiyet kimlik olarak karşıt kimlik. Dolayısıyla bu bakış açısının değişebileceğini düşünmüyor, bu hususta Avrupa'nın özel bir çaba sarf edip bu ayrımcılığa son verebilecek uygulamalar üzerinde çalıştıklarına inanmıyorum.'​​​​​​​

Kaynak: AA