Görünmeyen yaralar en derin olanlardır. Gündelik hayatın içinde çoğu zaman bedenimize iyi bakmayı öğrenmişizdir; ağrımız olduğunda doktora gider, kırıklarımızı alçıya alırız. Peki ya ruhumuz? Ya gözle görülmeyen, ama içten içe kanayan duygularımız?

Psikolojik destek, tam da bu görünmeyeni fark etmekle başlar. İnsan, doğası gereği yalnız başa çıkmak ister çoğu zaman. “Ben hallederim”, “Geçer zamanla” gibi cümlelerle kendini teselli eder. Ama her yara kendi kendine iyileşmez. Kimi zaman profesyonel bir dokunuşa ihtiyaç duyarız; bir rehbere, aynaya, bir tanığa…

Toplum olarak yardım istemeye mesafeli bir kültürden geliyoruz. Özellikle ruhsal konularda destek almak hâlâ bazı önyargılarla karşılanabiliyor. Oysa psikolojik yardım, kişinin aciz olduğunu değil, iyileşmek için adım attığını gösterir. Bu bir zayıflık değil, bilakis bir güçtür. Çünkü en cesur insanlar, en kırılgan yanlarını kabul edebilenlerdir.

Psikolojik destek, yalnızca bir sorunla başa çıkma aracı değil; aynı zamanda kendini tanıma, hayatı anlamlandırma ve içsel huzuru bulma yolculuğudur. Bir terapi odasında kurulan o sade ama derin ilişki, insanın kendine açtığı en dürüst kapılardan biridir.

Belki de artık sormalıyız kendimize: Bedenimize gösterdiğimiz özeni, ruhumuza da gösteriyor muyuz? Çünkü ruh sağlığı, sadece "iyi hissetmek" değil, yaşamla sağlıklı bir bağ kurabilmektir.

Kırıldığımız yerden güçlenmek mümkün. Yeter ki yardım istemekten çekinmeyelim. Çünkü ruhumuzun da bir sesi var. Ve o ses, duyulmayı hak ediyor.