Araştırmalarım sırasında karşıma çıkan bir makalede dikkat çekici bir örnek vardı: “Istakozlar nasıl büyür?” İlk bakışta basit görünen bu sorunun, aslında insan yaşamına ve bugün Hatay’da yaşadığımız koşullara dair derin bir anlam taşıdığını fark ettim.

Istakoz, yumuşak ve savunmasız bir canlıdır; onu koruyan tek şey sert kabuğudur. Ancak bu kabuk büyümez. Istakoz gelişmeye başladığında kabuk dar gelmeye, onu sıkıştırmaya ve rahatsız etmeye başlar. O anda ıstakoz kendini baskı altında hisseder. Yapacağı şey bellidir: Kayaların altına saklanır, kabuğunu bırakır ve yerine yeni bir kabuk üretir. Fakat bu süreç bir kezle sınırlı değildir. Her seferinde büyüdükçe, kabuğu yeniden dar gelir; yeniden rahatsızlık hisseder ve aynı döngüyü tekrarlar.

Buradan çıkarılacak ders şudur: Istakozun büyümesini sağlayan şey, yaşadığı rahatsızlıktır. Eğer ıstakozların doktoru olsaydı ve bu rahatsızlığı hemen bastıracak ilaçlar verseydi, hiçbir zaman kabuğunu değiştiremez ve büyüyemezdi.

Bugün Hatay’da yaşadığımız tablo da aslında bu örneğe çok benziyor. Yolların bozukluğu, altyapı eksiklikleri, su ve elektrik kesintileri, toz ve gürültü içinde süren yaşam… Bunların her biri insanlara büyük rahatsızlık veriyor. Fakat aynı zamanda bize bir şeyi hatırlatıyor: Bu sıkışmışlık hali, bu baskı ve stres, yenilenmenin ve değişimin zorunluluğunu gösteriyor.

Eğer bu sıkıntıları sadece bir yük gibi görürsek, olduğumuz yerde sayarız. Ama tıpkı ıstakozun kabuğunu değiştirmesi gibi, bu sorunlardan ders çıkarıp dayanışma ile yeni bir kabuk inşa edebilirsek; hem birey olarak hem toplum olarak büyüyebiliriz.

Stres ve zorluk, hayatın bize sunduğu bir imtihandır. Doğru yorumladığımızda bu imtihan, bizi daha dirençli, daha bilinçli ve daha güçlü bir geleceğe taşır. Hatay’ın bugün yaşadığı sıkıntılar da, aslında yarının daha sağlam temeller üzerine kurulması için bir davettir.